Hasankeyf Su Sistemleri ve Yerel Bilgi

O kadar sıklıkla duyarız ki oldukça klişeleşmiş bir söylem olduğunu düşünürüz: Toplumlar geçmişlerini tanıdıkları oranda ileriye gidebilirler. Buradaki ‘ilerleme’ kavramı başka bir tartışmanın konusu olabilir ancak şu kadarını belirtmek isterim ki , benim ‘ilerleme’ den anladığım, modernizasyon ile birlikte hayatımıza giren ve oldukça tahrip edici bir unsur olan endüstriyelleşme değil… Ben ilerlemeden refah, huzur, barış, mutluluk gibi kavramları anlıyorum. Dolayısıyla bir arkeolog olarak benim dünyamda savaşların, hükümdarların, soyluların yaşamları değil, geçmişin günlük yaşamı, bilim insanları ve akıp giden hayatın rutinleri içinde yakalanan ‘ileri’ durumlar  öne çıkıyor. Bu bağlamdaki geçmiş yaşam biçimlerini, tarzlarını çekip çıkarmanın günümüze ışık tutacağını düşünüyorum.

Hasankeyf bu anlamda oldukça zengin bir kaynak sağlıyor bize. Öylesi bir zenginlik ki günümüz yaşamında da tarih içinde örülen bilgi dağarcığının yansımalarını görebiliyoruz. Bu bilgi birimkilerinden oldukça ilgi çeken biri Hasankeyf şehrinde uygulanan tarihi su sistemleridir. ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümünde yapılan bir araştırmaya göre, Artuklu, Eyyubi ve Osmanlı dönemlerinde kullanılan Hasankeyf Yukarı Şehir su sistemi beş öğeden oluşuyor

1) 14 km uzaktaki kaynaktan suyu şehire taşıyan ana kanal

2) şehrin güney sınırında suyu yukarı taşıyan sifon,

3) sifonla şehre taşınan suyun depolandığı ve şehrin güney kısmında yeralan büyük bir havuz,

4) havuzdaki suyu şehir içinde dağıtan kanal şebekesi ve son olarak

5) şehir içinde serpiştirilmiş sarnıçlardır.

Bunun yanında 2012 yılı kazı çalışmlarında da yeraltı sistemlerine ek olarak bir kanalizasyon sistemini ve bir arıtma sistemi bulundu. Prof Dr Abdülselam Uluçam’ın başkanlığındaki kazılarda bulunan sonuçlarda, Abdülselam Hoca ‘Günümüzde bile Dicle kenarında meskun mahallerde tuvalet atıkları doğrudan Dicle Nehri’ne akıyor. Daha önceki Artuklu döneminde bir kanalizasyon sisteminin olduğu, atıkların Dicle Nehri’ne ulaşmadan önce, bu sistemin üçlü bir arıtma sisteminden sonra nehre verildiği bilimsel olarak ortaya kondu’ demiş.

14 km uzaktaki kaynaktan suyu şehre taşıyan ana kanal bugün hala Aşağı Şehrin güneybatısında bulunan Selahiye bahçelerini suluyor. Kaynaktan Selahiye bahçelerine kadar uzanan kanallar 900 yıllık bir sistemle hala günümüzde kullanan bütün şehrin meyve sebzesini sağlayan o nefis bahçelere hayat veriyor. İşte bu tarihin birikmiş bilgisidir ve günümüz yaşamına ışık tutar. Şehrin güney kısmında suyu yukarıya taşıyan sifon ise daha önce bahsettiğimiz Hasankeyf’de yaşamış ünlü biliminsanı el-Cezeri’nin veya onu yetiştirdiği öğrencilerinin ürünü olmalıdır. Daha önceki blog yazısında bahsi geçen birçok mekanik ve hidromekanik mekanizmada el-Cezeri’nin suyu yukarı kaldırma prensini bundan yaklaşık 900 yıl önce çözdüğünü biliyoruz. El-Cezeri bu çözümlemelerini daha kapsamlı sistemlere de uygulamış olmalı veya bunun bilgisini aktarmış olmalıdır.

( Su sisteminin beslediği bahçeler ve şehir )

Yine şehrin içine serpiştirilmiş sarnıçlar ve su kanalı şebekesi ileri bir mühendislik bilgisinin ürünüdür. Bu sarnıçların yakın zamanlara kadar kullanıldığını öğreniyoruz. Ancak 1960’lı yıllarda zamanın cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın isteği üzerine Hasankeyf halkı mağaralardan indirilip, alelacele inşa edilen 350 konutluk afet evlerine yerleştiriliyor. Böylelikle Yukarı Şehir sarnıçları bakımsız kalıyor ve kullanımdan kalkıyor. Bu geçmişten gelen pratikte işleyen bilgi birikimi de, bizim başka türlü anladığımız ‘ilerleme’ adına yok olup gidiyor. Bugunkü Hasankeyf halkı, belki de Abdülselam Hocamızın bahsettiği arıtma sistemini de hala kullanılıyor olacaktı ve bugün Hasankeyf mahallesinden Dicle’ye direk akan kanalizasyon bu tarihi arıtma sisteminden geçebilecekti. Şimdi ise Hasankeyf’liler ‘orası çöldür’ diye tarif ettikleri kendileri için yapılan TOKİ evlerine taşınmak zorunda kalacaklar. Yanlızca evlerinden, tarihlerinden, doğal yaşamlarından olmayacaklar, aynı zamanda tarihten biriktirdikleri kültür mirasının önemli bir parçası olan “indigenous knowledge” dediğimiz kullandıkları çevreyle ve günümüze taşınan bilgi birikimi ile ilintili yerel bilgi hazinelerinden de olacaklar. Bu birikim 12 bin yılda oluşmuş, Hasankeyf’in suyunu, kuşunu, balığını, toprağını, tarihini Hasankeyf’liler içlerine sindirmişler ve öyle de yaşıyorlar. Bunu TOKI yeniden inşa edebilcek mi?

Banu Aydınoğlugil

Hasankeyf Mağaralarında Hayvancılık

Boşaltılan ve turizme kapatılan mağaralardaki önemli faaliyetlerden biri sürü hayvancılığıydı. Şu an ne yazık ki Hasankeyfliler bu mağaraları kullanamıyor. Mağara kullanımına izin verilen, yani Hasankeyf mağaralarında hayvancılık faaliyetlerini sürdüren son çobanları ve keçilerini görüntüledik.

Son mağara ağılının görünüşü;

Gertrude Bell’in 1911 Nisan’ında çektiği, Hasankeyflilerin mağaralarda hayvanlarla birarada yaşamından bir fotoğraf; Kaynak;http://www.gerty.ncl.ac.uk

Dostları, Hasankeyf’in yaşaması için çalışıyor

http://www.hasankeyfmatters.com’un yaratıcılarından John (Hasankeyfliler için Can) Hasankeyf’i anlatıyor.

 

 

 

Hasankeyf’in Kadim Yaşam Alanları ve TOKİ Köyü

Hasankeyf’in yerleşim alanı, su kaynakları, bahçeleri, otlakları ve Ilısu Barajı’nın yapılması durumunda Hasankeyflilerin yaşaması için yapılmış TOKİ köyü…

Binlerce yıldır Hasankeyf’de yaşam Dicle’den varolur,Dicle’den beslenir…

Gertrude Bell’in 1911 Nisan’ında Dicle Nehri ve Hasankeyf’deki yaşama dair fotoğraflarından…  Kaynak;http://www.gerty.ncl.ac.uk

Dicle ve Hasankeyf birlikte anlam bulmaya devam ediyor…

Binlerce Yıllık Tarih, Ilısu Barajı Tehdidi Altında

Başur Höyük, Ilısu Barajı havzasında su altında kalacak, sayısı 500’ün üzerinde arkeolojik alandan biridir. Başur Höyük’le birlikte ancak 20 civarında arkeolojik alanın kazısı kısmen yapılabilecek.

Siirt’in kuzeybatısında Botan Vadisi’ndeki Aktaş Köyü yakınında yer alan Başur Höyük, 250 x 150 m boyutlarında ve 15 m yüksekliğinde olup, M.Ö. 7. binyıldan başlayarak iskân edilmiştir. Ege Üniversitesi’nden Haluk Sağlamtimur, burada bir kazı programı yürütmektedir.

Haluk Sağlamtimur’a göre; Siirt, Güneydoğu Torosların yamacında etrafında geniş vadiler ve yüksek dağların olduğu çok sayıda suyun geçtiği bir yer ve bu açıdan Siirt bir anlamda kavşak durumunda. Bu höyük Mezopotamya ile Doğu Anadolu arasındaki bir geçidi kontrol ediyor. Buradan 50 kilometre kuzeye doğru giderseniz Bitlis Vadisi’ndesiniz, aynı uzaklıkta güneye giderseniz Mezopotamya düzlüklerindesiniz. Başur Höyük’ün tarımla değil ticaretle büyümüş olabileceği düşünülüyor. Döneminin ticaret yollarını tespit etmek açısından oldukça önemli bir arkeolojik alan.

İnsanlık tarihinin kilometre taşlarından birini oluşturan Başur Höyük’de kazılar ancak barajın yapımına kadar devam edebilecek. Bu da muhtemelen höyüğün ancak %10’nun kazılabilmesi demek oluyor.

Hasankeyf Tarihine Bakış ve Otomatik Abdest Makinesi

Doç. Dr. Adnan Çevik’in Hasankeyf’le ilgili konuşmasından notlar…

Toplumların tarihe ve mekana sorular sordukça ilerleyeceğini belirten Adnan Çevik, Hasankeyf’deki tarihi ve arkeolojik kalıntıların değerlerini ortaya koyarak Ilısu Barajı’nın yapımı ile neleri kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzun vurgusunu yapmak amacıyla bu raporu hazırladığını belirtti.

Hazırlanan Hasankeyf raporunda öncelikle bu bölgenin önemine değinilmiş. Tarih öncesi dönem dediğimiz prehistorik dönemden günümüze kadar birçok farklı kültüre ev sahipliği yapmış Hasankeyf. (Şu anda halihazırda devam eden Doç. Dr. Yutaka Miyake başkanlığında devam eden Neolitik dönem Hasankeyf Höyük kazılarında bilinen en eski tarih M.Ö. 9500 olarak belirlenmiş). Ayrıca insanlık tarihinin ilklerinin yaşandığı bir yer olduğu belirtiliyor.

 

Küçük Saray;

Kalenin kuzey-doğu ucundadır. 1328 yılında Eyyubiler tarafından yapılmıştır. 

 

 

Hasankeyf’de ayakta kalarak günümüze değin ulaşan mimari eserlerin hemen hemen tümü Artuklu ve Eyyubi dönemlerine ait İslam tarihinin kalıntılarıymış. Hasankeyf’in gerçek kimliğinin, yıldızının parladığı dönemin XII.-XV. yüzyıllarda Artuklu ve Eyyubi hakimiyetindeki dönem olduğu savunuluyor (şüphesiz bu iddia tarihin hangi dönemine ilgi duyduğunuzla ilgili). Hasankeyf Artukluları 130 yıl, Eyyubilere ise 2,5 asır ev sahipliği yapmış.

 

Baba Haydar Türbesi;

XIV-XV. yüzyıllardan kalan önemli dini yapılardan.

 

 

Hasankeyf ayrıca Asur yazılı kaynaklarında anılmaktadır. Ancak IV. yüzyıla kadar adı yazılı kaynaklarda anılmayan şehir, daha sonra tekrar Roma-Pers ve Bizans- Sasani dönemlerinde stratejik önem kazanmış (tabii yazılı kaynaklarda anılmaması Neolitik dönem ile Asur dönemi arasında yerleşimin sekteye uğradığı anlamına gelmiyor, arkeolojik çalışmaların aslında göreli olarak yeni başladığı Hasankeyf’de kapsamlı kazılarla bu ara dönemlerin de kalıntıları bulunabilir. Ancak şehir su altında kalacağından belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz). Yine şehir klasik ilkçağda Kipas veya Cepha/Cephas (Cefa/Cefas) diye adlandırılmış ve 451 yılında bir piskoposluk merkezi olarak anılmış.

Hasankeyf, yanlızca bu binlerce yıllık geçmişiyle değil ayrıca yüzyıllarca bölgenin ilim ve kültür merkezlerinden biri olmasıyla dikkat çekmekteymiş. Hem Artuklu, hem Eyyubi hanedanlarına başkentlik yaptığı dönemlerde Hasankeyf yetiştirdiği alimlerle Diyar-ı Bekr’in en gözde bilim merkezlerinden biri durumundaymış.

Bu alimlerden belki de en ilgi çekici olanı Artuklu Hükümdarı Nasrıüddin Mahmud’un hükümdarlığı döneminde yaşamış olan Ebu’l İz b. İsmail b. Rezzaz el-Cezeri olmuş. Sibernetik (robotik) ilminin kurucusu kabul edilen büyük İslam alimi ve mühendisi el-Cezeri, o dönemde El-Ameli’en Nafi fi Sına’ati’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı eserini yayınlamış. Başka bir kaynaktan öğrendiğimize gore ise el-Cezeri, yaşadığı dönemde sarayın kısıtlamaları ve hükümdarların bitmez bilmeyen istekleri yüzünden halka yönelik çok fazla eser ortaya koyamamış. Ancak oldukça ilginç: Otomatik Abdest Makinesi, Kimin İçki İçeceğine Karar Veren Kadeh, Müzisyenli Su Saati, İçki Meclisleri İçin Danslı Müzikli Rulet Oyunu, İçinden Değişik İçkiler Akıtabilen Marifetli Kap, Sultana İçki Sunan Robot, Sultanın Kadeh Artıklarını İçen Robot, Şifreli Kutu Kilidi gibi mekanik ve robotik icatları pratiğe dökmüş.

 

Hasankeyf’de kazılar devam edebilse, belki de, bilime mekanik ve hidromekanik alanlarda ilklerin imzasını atmış olan ve Leonardo da Vinci’den 250 yıl once yaşamış el-Cezeri’nin yaptığı bu mekanizmaların parçalarına rastlayabiliriz.

 

 

 

 

Ilısu barajı yapıldığı takdirde su altında kalacak olan bu şehir insanlık tarihinin birçok bilinmezini, sırrını dönüşü olmayacak şekilde beraberinde götürecek…

                                                           Arkeolog Banu Aydınoğlugil

Hasankeyf Mağaralarından İlk İzlenimler

Mağara yerleşim alanlarını görmek için Hasankeyf Kale Mahallesi’nin bulunduğu vadiye girip, insansızlaştırma sonrası görünümünü kaydettik.

Mağara Şehri Hasankeyf

Hasankeyf Dostları Buluşması (Çocuklar gülerse herkes güler)

Batman’da sabah kahvaltısıyla gerçekleşen basın toplantısında, daha sonra da Hasankeyf’de Doç. Dr. Adnan Çevik’i dinledik.

Image

Hasankeyf’e vardığımız gün (ki o güne özellikle denk getirmiştik), Muğla Üniversitesi’nden Doç. Dr. Adnan Çevik’in Hasankeyf’le ilgili konuşmasını dinledik. Adnan Bey, Doğa Derneği ve Atlas dergisinin katkılarıyla, Hasankeyf’in İslam tarihi ile ilgili çıkardığı kitabını Hasankeyflilere ve ilgililere tanıttı. Hasankeyf’de şu anda gördüğümüz (görseller yakında) ayakta kalan kalıntıların hemen hemen tümü Artuklu ve Eyyubi dönemi mimari kalıntıları… Bu dönemle ilgili uzman olan Adnan Bey raporunun alt başlığını ‘Medeniyetlerin Buluştuğu Başkent’ olarak adlandırılmış.

ImageAdnan Bey kitabının tanıtımına ve dostlardan yöreye dair hikayeleri dinlemeye başlamadan önce Dicle’nin kardeşleriyle bir etkinlik gerçekleşti. Nature Iraq – Hasankeyf Matters – Doğa Derneği biraraya gelip çocuklarla Hasankeyf’i çizdi.

Ardından Hasankeyf Dostları Buluşması gerçekleşti. Adnan Çevik tarihin sadece geçmiş değil, aynı zamanda geleceğin tasarımı olduğu vurgusunu yaparak, Hasankeyf’i yaşatmanın ve anlamanın geçmişe sadakatimizin bir göstergesi ve nasıl bir gelecek istediğimiz sorusuna tutacağımız ışık olduğunu belirtti. Bu anlamıyla katmanlarında farklı tarihsel dönemleri saklayan 12 bin yıllık Hasankeyf’in aslında bize daha anlatacak çok şeyi var…

Image

Dicle’de 10 Gün Projesi nedir?

10 gün boyunca Hasankeyf merkez olmak üzere, Dicle ve çevresindeki doğal ve kültürel değerleri anlamak amacıyla bir ziyaret gerçekleştiren Mithat ve Banu’nun gördükleri ve yaşadıkları ile ilgili gözlem, duygu ve düşüncelerini aktarmak amaçlı yarattıkları bir platformdur bu günce. Bu iki kişi de doğaya ve insanlık tarihine olan bağlılıklarının yarattığı gözle Dicle’ye bakmışlar ve Ilısu Barajı ile yok edilmek istenilen değerleri anlamaya ve hissetmeye çalışmışlardır. Bu anlayış ve hissedişi 10 gün boyunca çeşitli görsellerle sizinle paylaşacaklar.

Banu kimdir? 

Günce yazarlarından biri olan, Banu Aydınoğlugil, Londra Üniversitesi, Arkeoloji Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. Ayrıca,  Çatalhöyük Araştırma Projesi’nde Proje Koordinatörlüğü görevini yürütmektedir. Banu Aydınoğlugil arkeolojinin yanında, kültürel miras ve sözlü tarih gibi konularda da çalışmalar sürdürmüş olup şu anda doktora projesini baraj projeleri ve kültürel mirasın korunması üzerine yapmaktadır. 12 bin yıldır insanlık tarihine ev sahipliği yapmakta olan ve yaşayan bir höyük olan Hasankeyf,  Aydınoğlugil’in araştırmasında önemli bir yer tutmakta olup Hasankeyf’in yaşatılması ve korunması konusuna özellikle akademisyenlerin ilgisini çekmeyi hedeflemektedir.

Mithat kimdir?

Marmara Üniversitesi Gazetecilik bölümü 2. sınıf  öğrencisi olan Mithat Marul. Doğa Derneği çalışmalarına katılıyor. Büyük Anadolu Yürüyüşü sırasında Anadolu’nun pek çok yerinde HES ve barajlarla ilgili sunum, kampanya, konferans gibi etkinliklere katıldı. Alakır Nehri Kardeşliği kardeşlerinden. Avrupa’daki Reclaim The Fields kamp ve çalışmalarını takip ediyor. mithatmarul.wordpress.com blogu üzerinden Doğa için yurttaş gazeteciliği yapma çabasında.